Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  385 / 404 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 385 / 404 Next Page
Page Background

gezi

HER KATINDA AYRI BİR SANAT

BARINDIRAN MÜZE PERA MÜZESİ

Kapıda bizi karşılayan güvenlikten sonra x-ray

cihazından geçiyor resepsiyona doğru ilerliyo-

ruz. Hemen sağ tarafta bir kürsü, kürsünün

üzerinde ise bir Mustafa Kemal Atatürk tablosu

ve birde defter var. Buraya gelen insanların

tıpkı Anıtkabir’de olduğu gibi, Ata’mıza söyle-

mek istediklerini söyleme fırsatını yakalıyor

olabilmesi güzel bir düşünce olmuş. Müze beş

katlı ve bizde yukarıdan aşağı gezmenin daha

kolay olacağını düşündüğümüz için asansör ile

en üst kata çıkıyoruz. Müzenin 5. ve 6. katında

resim, desen, tekstil ve grafik eserlerle gözler

önüne seren geniş kapsamlı sergi olan Polonya

Sanatında Oryantalizm yer alıyor. Her bir eseri

tek tek inceliyoruz. Sergide 1864-1876 yılları

arasında Sultan Abdülaziz’ın saray ressamlığını

yapan StanisławChlebowski için ise özel bir bö-

lüm bulunuyor. Jan Matejko, WacławPawliszak,

Jan Ciągliński ve JacekMalczewski gibi isimlerin

bulunduğu Türkiye’yi ziyaret etmiş sanatçılara

ait eserler de dikkat çekiyor. Müzenin

ikinci katına geldiğimizde burada

bizi, yeşil fon üzerine kurulu Osman

Hamdi Bey ve Amerikalılar sergisi

karşılıyor. Ressam, arkeolog ve aynı

zamanda müzeci olan Osman Hamdi

Bey ile Amerikalı arkeolog, fotoğrafçı

John Henry Haynes ile Prof. Hermann

Vollrath Hilprecht’in Osmanlı toprak-

larında kesişen hayatlarının konu

alındığı bu sergi ile zamanda kısa bir

yolculuk yapma fırsatı yakalıyoruz.

Bizim için oldukça güzel bir deneyim

oluyor…

Tam bir tarih tutkunu olarak bu dene-

yimler elbette ki benim için çok daha

fazla şeyler ifade ediyor. Müzenin

gezeceğimiz son katı olan birinci katında neler

olduğunu düşünerek tekrardan merdivenlere

doğru yöneliyoruz. Birinci kata geldiğimizde,

o katın ikiye bölünmüş olduğunu görüyoruz.

Burada iki ayrı sergi var. Hemen sol tarafımızda

bulunan sergiye doğru ilerliyoruz. İçeride Suna

ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramik-

leri Koleksiyonu sergileniyor. 18. yy.’dan 20.

yy.’a kadar geçen zaman dilimlerinden kalma,

Osmanlı Kültürü’nün tamamen hissedildiği 800

parçanın sergilendiği bu koleksiyon, oldukça ilgi

uyandırıcı…

Buradaki incelemelerimiz bitince hemen yan

taraftaki sergiye geçiyoruz. Camekanlarla do-

natılmış ve çok şık bir dizaynile Anadolu Ağırlık

ve Ölçüleri Birimi Koleksiyonu bizi karışılıyor. İlk

Çağlardan başlayan ve kronolojik bir sıra ile iler-

leyen bu sergiyi hayretler içerisinde dolaşmaya

başlıyoruz. Zira daha önceden hiç görmediğimiz

hatta görsek bile ağırlık birimi olmasına ihtimal

vermeyeceğimiz parçalar bulunuyor.

Her katında ayrı bir tarih yolculuğu yaparak

geçirdiğimiz Pera Müze’sinden artık ayrılma

vaktimiz geldi. Tarihin heyecan verici ilgi

alanına yeni ışıklar tutan bu müzeyi herkesin

görmesi gerektiğini düşünerek ayrılıyoruz.

Müzeden çıktıktan sonra sağa doğru ilerle-

yen yoldan birkaç adım atınca tekrardan Oda

Kule’ye geliyoruz. Oradan sağa dönerek yeni-

den İstiklal Caddesi’ne çıkıyoruz. Yürümeye de-

vam ediyoruz. İstiklal Caddesi’nde hemen her

yerde tarihi pasajları görmeniz mümkündür.

Bizde o tarihi pasajları gezerek Tünel’e doğru

ilerliyoruz. İstanbul’un her karış toprağında

ayrı bir tarih yatıyor. “Birçok şeyde olduğu gibi

gözümüzün önünde olan tarihi yerlerimizin de

kıymetini bilmiyoruz.” diye geçiriyorum içim-

den. Üstelik bu kadar güzelliklere sahipken, bu

kadar şanslıyken…

Tünele geldiğimizde aşağı doğru hafif eğimli bir

yolu takip etmeye başlıyoruz. Şimdi sırada Ga-

lata Kulesi’ var. Zira oradan fotoğraf almadan,

İstanbul’u ayaklarımızın altında hissetmeden

olmaz… Etraf turistlerle dolu, hava mis ve sıra

sıra dizilmiş ufak dükkânlarda herkes müşteri

çekmeye çalışıyor. Dilim dilim kesilmiş ananas-

ları çubuklara batırılmış bir şekilde

elma şeker gibi satılıyor. Bir tanede

biz alıyoruz. Bir yandan ananaslarımı

yiyip diğer yandan yapacaklarımız

hakkında konuşarak devam ediyo-

ruz. Kuleye geldiğimizde bir turist

kafilesinin arasında kalıyoruz. Yukarı

çıktığımızda ise artık her şey bambaş-

ka geliyor… İşte İstanbul tamamen

ayaklarının altında… Neden bilinmez

ağzımda sürekli Halil Sezai’nin “Gala-

ta” şarkısı dolanıyor. :) Adına şarkılar,

şiirler yazdıran, uğruna nice kanların

döküldüğü fethi zor fatihi tek olan şe-

hir İstanbul… Şimdi neden bu kadar

aşığı olduğu bir kez daha anlıyorum…

383