Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  379 / 404 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 379 / 404 Next Page
Page Background

gezi

377

koltuğa düşerken bir yerlere tutunuyor, kimi za-

man da, “Halay başı öbür tarafa git, yer bitti” diye

kahkahalarla haykırıyorduk.

Otelimize vardığımızda birkaç saatlik uyku iznimiz

vardı. Nemrut’ta güneşin doğuşunu izlemek

için gecenin karanlığında yollara düşecektik.

Nemrut’ta gün doğuşunu izlemek kesinlikle “yapı-

lacaklar” listesinde olması gereken bir aksiyondu.

Gece yola çıkıp virajları aşarak Nemrut’a vardık.

Gündüz sıcağına rağmen, gece dağ başında

burnumuzun ucu donuyordu. Montlarımızı, kalın

çoraplarımızı giyerken, kafamızı da kalın puşileri-

miz ve yazmalarımızla sarmıştık.

Etraf öylesine karanlıktı ki, yıldızlara bakarak

keçiyolundan yukarı doğru tırmanıyorduk. Yıldızlar

o kadar parlak ve yakın görünüyorlardı ki, sanki

parmağımızı uzatsak dokunacaktık. İnsanlar

incecik bir sıra olmuş birbirleri ardına keçiyolunu

tırmanırken, yukarıdan bakılsa karınca sürüsünün

yuvasına tek sıra halinde gitmesi gibi görünüyor

olduğuna bahse girerdim.

Soğuktan üşüyerek tir tir titreyen bedenlerimiz

zamanla zorlu dik patikayı tırmanmaktan terleme-

ye başlamıştı. Hepimiz nefes nefeseydik. Kimisi

pes etmiş, yol kenarına geçerek bir taşın üzerine

oturarak soluklanıyordu. Güneşin doğuş saatini

kaçırmamak için daha da hızlandık.

Kaç kilometre tırmandık bilemiyorum ama zirveye

vardığımızda oksijen fazlalığından sarhoş gibiydim

ve burnumun delikleri yanıyordu.

Güneşin doğacağı, doğu tarafına bakan taş

merdivenlerin üzerine oturduk. Güneş doğmadan

ışınlarını kendinden önce gönderiyor ve turuncu,

kırmızı, sarı tonları birbirlerinin koluna geçerek bi-

razdan gerçekleşecek görsel şöleni müjdeliyordu.

Birden bir uğultu başlayınca güneşin doğmaya

başladığını gördüm. Herkes bu müthiş manzarayla

heyecanlanmıştı. Bir annenin rahminden bebeğin

başının görünmesi gibi güneşin minik bir kısmının

göründüğü ve yavaşça yukarı doğru çıktığını gördüm.

Güneş yavaş yavaş yukarı doğru yükselirken,

ışınlarının yansımalarıyla gökyüzünden en ufak bir

kum tanesine kadar her şeyin rengini değiştire-

rek geldiğinin haberini veriyordu. Nefes kesici bir

görüntüydü.

Güneşi Nemrut’ta doğurmuştuk…

Güneşi Nemrut’ta doğurduktan sonra fotoğrafla-

rını görüp hayran kaldığım heykelleri görme vakti

gelmişti. Yüzlerine doğan güneşle yıllara meydan

okuyan heykeller tüm heybetleriyle turistleri ses-

sizce selamlıyorlardı.

Kommagene Kralı Antiochus Theos, kendisiyle

birlikte birçok Pers ve Yunan Tanrısı’nın heykelini

yaptırmıştı. Antiochus’un mezarının da Nemrut

Dağı’nda olduğu söyleniyordu ama bu mezar

günümüzde bile bulunamamıştı.

Heykellerin başları yerde, gövdeleri ise yukarıda

bir noktadaydı. Tahminlere göre büyük bir deprem-

le birlikte heykellerin kafaları düşmüştü.

Heykellerin yıllara meydan okuyuşunu gıptayla

izledikten sonra UNESCO’nun 1987 yılında dünya

mirası alanı ilan ettiği Nemrut’la vedalaşmak üze-

re sırtımızı dönüp yürümeye başladık. Dağı dikçe