gezi
244
Ertesi sabah uyanınca uzun bir günün beni bekle-
diğinin bilinciyle yatağımda gerindim. Her zaman
yaptığım gibi yatağımdan sarkıttığım ayaklarım
yere değer değmez “teşekkür ederim” diyerek
sahip olduklarıma şükrettim. Maceracı ve gezgin
ruhumu onurlandırıp, “Haydi bakalım seninle
bugün Eski Tiflis’i ziyaret edelim” dedim.
UNESCO’nun Dünya Mirasları Listesi’nde bulunan
Mtskheta’ya gitmek için turist otobüslerinden
birine bindim. Bugünkü şehir merkezinden 20
km uzaklıkta bulunan Mtskheta yolunda rehbe-
rimiz Rusça ve İngilizce olarak açıklamalarda
bulunuyordu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği zamanında Rusların yaptığı hidroelektrik
santrali yolumuzun üzerindeydi. Biraz ötesinde de
birbirinin aynısı, kibrit kutularının iç içe geçerek
dikine zemine oturtulması gibi olan binalar vardı.
Rehberimiz, Sosyalizm zamanında Rusların bu
binaları Gürcülerin oturması için inşa ettiğini ama
Gürcülerin burayı sevmediğinden kalmadığını,
şehir merkezinden de uzaklaşmak istemediklerini
belirtti.
Şehir merkezinden uzaklaşınca yeşilliklerin oranı
artmıştı. Jvari Manastırı yolunda dağ eteklerine ya-
yılmış otlayan semiz inekler bir tablo gibi uyumlu
ve güzeldi. İnekler öylesine rahatlardı ki, yola çıkıp
aheste aheste yürüyorlar, otobüsümüz de durarak
onların keyfini bekliyordu. Gürcülere göre her şey-
leri meşhur olduğu için rehberimiz, “Gürcistan’ın
inekleri meşhurdur” dedi. Bu sözü Gürcistan’da
bulunduğum süre içinde çok duyacaktım.
“Gürcistan’ın meşhur arısı”, “Gürcistan’ın meşhur
elması”, “Gürcistan’ın meşhur cevizli sucuğu”,
“Gürcistan’ın meşhur peyniri”… Liste böyle uzayıp
gidecekti. Kısacası gözünüze ne ilişirse bilin ki o,
dünyada Gürcistan’ın çok meşhur bir şeyidir artık!
Jvari Manastırı, yeşilliklerin arasında tepede yer
alıyordu. Abartmıyorum, aynen Ortaçağ filmle-
rindeki manastırlara benziyordu. Yemyeşil bir
fonda taş bir yapı. UNESCO’nun Dünya Mirasları
Listesi’ndeki bu manastıra eskiden insanlar keçi
yollarından çıkarken, sonradan araçların çıkması
için yol yapılmıştı.
Eski zamanları düşündüm… Yol yokken nasıl o
taşlar taşınıp böylesine görkemli bir manastır inşa
edilmişti? Manastıra çıkınca sümbül kokuları kar-
şıladı beni. Yeşilliklerin arasından baş vermiş mor
sümbüllerden birini dayanamayıp kopararak saçla-
rımın arasına yerleştirdim. Manastırın avlusundan
manzara ise tartışılmayacak kadar güzeldi.
Mtkvari ve Aragvi Nehirleri’nin kıvrılarak birleşme-
si ve onları el ele tutuşturan bir büyük edasıyla
karşımda yükselen yeşil tepe… Mutlaka görülmesi
gereken bir yerdi.
Svetitskhoveli’ye doğru yola çıktığımızda hafiften
yağmur yağıyordu. Taş duvarlarla örülü minik
bir şehre vardığımızda buranın Svetitskhoveli
Katedrali olduğunu anladım. Havada yağmurdan
sonra gelen toprağın sakinleştirici kokusu vardı.
Şehre girdiğimde karşılıklı tezgahlarda hediyelik
eşyalar ve cevizli sucuk satılıyordu. Arnavut taşlı
dar sokaklardan katedrale vardık. Katedralin öy-
lesine geniş bir avlusu vardı ki… Katedralden içeri
girmek için kadınların başlarını kapamaları gere-
kiyordu. Montumun kapüşonuyla başımı kapatıp
içeri girdim. Katedralin içi görkemli resimlerle ve
oymalarla süslenmişti. O sırada ayin vardı. Kilise
Svetitskhoveli’ye doğru yola çıktığımızda hafiften
yağmur yağıyordu. Taş duvarlarla örülü minik bir şehre
vardığımızda buranın Svetitskhoveli Katedrali olduğunu
anladım. Havada yağmurdan sonra gelen toprağın sakin-
leştirici kokusu vardı. Şehre girdiğimde karşılıklı tezgah-
larda hediyelik eşyalar ve cevizli sucuk satılıyordu.




