gezi
241
yolcu taşımaktan ziyade şehri boş servis aracıyla
turlayan bir şoför başrol oyuncusuydu, kim bilir?
Kısacası sırf servis için Atlasglobal’in Tiflis uçuşu-
nu tercih ederseniz bir kez daha düşünün. Bir de
ring olarak servisin çalıştığı belirtilse de gerçekte
öyle değil. Bankodaki görevliye dönüşte Atlasg-
lobal servisini nasıl kullanacağımı sorduğumda
elime bir kağıt verdi “Delisi Metro İstasyonu’ndan
00:55’te geçtiğini” belirtti. Otelim Rustaveli
Caddesi’ndeyken ve ring olsa oradan geçecek bir
servis varken neden Delisi’ye gittiğimi sorduğum-
da servisin bir tek oradan geçtiği bilgisini alınca,
dönüşte de başımın çaresine bakmaya karar
verdim.
Sonra tabii ki dışarıda bekleyen taksi şoförlerin-
den kazık yemeden ya da az kazık yiyerek otelime
ulaşmak için bir güzel pazarlık yapmaya başladım.
Gürcistan’ın para birimi “Lari”ydi ve bu kelimeyi
öyle bir telaffuz ediyorlardı ki, kalın bir “A” harfi
ağızlardan çıkarken, bu kalınlığa dayanamayan
“R” yumuşuyor ve “Ğ” birden araya giriveriyordu.
“Laaağriii” kelimesi en fazla duyacağım kelime-
lerden olacaktı ki, ülkeye ayak basar basmaz
duymaya başlamıştım bile.
Mesleğim Vicdan Sömürmek!
Şehrin sapsarı ışıklandırılmış yapılarını görerek
geniş mi geniş caddelerden geçerken birden bu
şehrin beni kucakladığını hissettim. Sıcak bir
kucaklamaydı…
Rustaveli Hotel’e vardığımda ev gibi bir bina ile
karşılaştım. Tabela üzerinde otelin ismi yazarken,
binanın girişi otel gibi değildi. Çelikten bir kapı ve
yanında da ziller vardı. Zillerden birinin üzerinde
“hotel” yazıyordu. Zile bastıktan sonra metalik bir
sesle kapı otomatik olarak açıldı. Binanın ikinci
katı otel olarak kullanılıyordu.
L tipi koridorda sıra sıra kapılar dizilmişti. Girişteki
resepsiyon görevlisi odanın anahtarını verirken
24 saat ücretsiz meyve, şarap ve Gürcülerin ünlü
içkisi çaça servisinin ikramları olduğunu söyledi.
Resepsiyonu geçince sağ tarafta cep şeklinde
kalan alanda servis masası üzerinde kadehler,
bir şişe şarap, meyveler ve çaça şişesi duruyordu.
Sıcacık bir karşılamaydı.
Odam ise yüksek tavanıyla tarihi bir yapının parça-
sı olduğunu hissettiriyordu. Tavandan sarkan parıl
parıl avize de yıldız gibi parlıyordu.
Güzel bir uyku sonrası Tiflis’i fethetmeye hazır
olacağıma kuşku yoktu!
Ertesi sabah güneş ışınlarının göz kapaklarıma
“açılın hadi” dercesine yansımasıyla uyandım.
Kahvaltının ardından kendimi Tiflis’in temiz ve
geniş sokaklarına attım.
Geniş caddelerde barok mimari tarzının yansıdı-
ğı binaların önünden geçerken birçok kilisenin
olması da dikkatimi çekmişti. Gürcüler kilisenin
önüne gelince haç çıkarıp selam verdikten sonra
yollarına devam ediyorlardı. Bir de adım başı dile-
nen insanlar da “vicdanları sömürmeyi” meslek
haline getirmişlerdi.
Tiflis öylesine derli toplu bir şehirdi ki, elinizde tu-
rist haritası olmasa bile düzenli biçimde İngilizce
ve Gürcüce yazılmış tabelalarla gideceğiniz yerleri
saptayabiliyordunuz.
Benim de rotam Mtatsminda Parkı oldu. Mtatsmin-
da Tepesi’nde olan bu parkta çarpışan arabalardan
dönme dolaba; atlıkarıncadan roller coaster’a
kadar birçok eğlence aleti yer alırken, Tiflis’i de
ayaklarınızın altında gibi görebileceğiniz bir alandı.




