gezi
243
ranlarla doluydu. Osmanlı Dönemi’nden kalma taş köprüden
geçtikten sonra nehrin kıyısındaki restoranlardan birine
girdik. Asırlık çınarın gölgesinde, arada bir Meriç Nehri’nin
çağlayışının sesini duyarak, torununa dua okuyan nenenin
nefesi gibi hafif esintilerle uzunca bir süre kahvaltımızı yaptık.
Kara Tren Gecikir, Belki Hiç Gelmez!
Sırada Lozan Anıtı vardı. Faytonlarla çevreyi izleyerek de
anıta gidilebilirken, Meriç Nehri kıyısından yürüyecek kadar
da yakındı. Lozan Anlaşması ile kazanılan diplomatik zaferle
Karaağaç’ın Türkiye sınırlarına katılmasını simgeleyen büyük
anıt, Trakya Üniversitesi Rektörlük binasının bahçesinde bulu-
nuyordu. Anıtın ortasında bir kız figürü vardı. Figürün elindeki
güvercin barış ve demokrasiyi, diğer elindeki belge ise Lozan
Anlaşması’nı temsil ediyordu.
Lozan Anıtı’nın yanındaki Kara Tren ise günümüzde sadece
fotoğraf çekme ve yakın tarihin kokusunu almak için ko-
numlandırılmıştı. II. Abdülhamit Devri’nde yapılan bu tren
istasyonu, I. Dünya Savaşı’nda Karaağaç’ı kaybetmemiz
dolayısıyla kullanılmamış, Lozan Anlaşması ile yeniden sınır-
larımıza katıldığında ise demiryolunun neredeyse tamamının
Yunanistan’dan geçmesi nedeniyle kullanılamamıştı. Bu
nedenledir ki, kara tren bir müzede sergilenir misali yıllardır




