kitap
Günümüzün askeri tarihçilerinden biri olan Antony Beevor, 20.
yüzyılın önemli savaşlarını ele alarak günümüze uyarladığı son eseri
“Berlin’in Düşüşü 1945” ile yine okuyucularını etkilemeyi başarıyor.
Eski Sovyet dosyalarından yeni elde edilen belgelerin yanı sıra Alman,
Amerikan, İngiliz, Fransız ve İsveç arşivlerinden de yararlanan Beevor,
“Berlin’in Düşüşü 1945”te III. Reich’ın can çekiştiği bir dönemde sıkışıp
kalan milyonlarca insanın farklı deneyimlerini yeniden inşa eder. Kızıl
Ordu ile kuşatılmış Nazi güçlerinin son kez çarpıştığı 1945 Ocak’ında
yaşanan olayların sürükleyici bir portresini sunar. Kuşatma altındaki
bir şehrin umutsuzluğunu ortaya koyarken insanlık ve kahramanlık
anlarını da sergilemeyi ihmal etmez. AntonyBeevor, Stalingrad adlı
kitabının ardından Berlin’in Düşüşü 1945’te de aynı soruyu bir kez daha
sormamıza neden oluyor. “Savaşta kazanan taraf var mı gerçekten?”
Çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan
Philip Roth’un “Ve Hayalet Sahneden Çekilir” adlı müthiş romanını
elinizden düşüremeyeceksiniz…
On bir yıl önce terk ettiği New York’a birkaç günlük zorunlu bir ziyaret
için gelen Nathan, yalnız yaşadığı çiftlik evinde kendini bütünüyle
yazmaya adamıştır. Kısacası kitaplarından başka hiçbir şey yoktur
hayatında. Fakat çok geçmeden, mahremiyeti üç koldan ihlal edilecek-
tir. Kentten bir an evvel uzaklaşmak isteyen genç bir çiftin evine talip
olur. İlk edebi kahramanı E. I. Lonoff’un ilham perisi Amy Bellette’le
karşılaşır ve Lonoff’un biyografisini yazmak isteyen hırslı bir edebiyat
tarihçisinin hedefi haline gelir. Nathan Zuckerman’la son kez buluş-
tuğumuz “Ve Hayalet Sahneden Çekilir” her anı dolu dolu bir yolculu-
ğun hüzünlü son durağı...
1970’lerin New York’unu konu alan kent kaosunda
sürdürülen hayatların zorluklarının anlatıldığı heyecan
verici harika bir roman…
Bronx’ta fahişelerle aynı binada yaşayan genç ve radikal
bir İrlandalı rahip, çocuklarını Vietnam savaşında kay-
betmiş acılarına teselli arayan anneler, ölümlü bir araba
kazasına karışan uyuşturucu bağımlısı genç bir kadın
sanatçı, düşkünler ve toplumsal güvenlik ağının çatlak-
larından sızan hayatlar... Colum McCann, 70’ler New
York’unun kaosunda ayrı hayatlar sürdüren insanların
birbirine dokunan öyküleri üzerinden kent yaşamını
acısı ve güzelliğiyle içtenlikle anlatırken dünyaya ve
insanlığa dair dokunaklı ve cesur bir panorama sunuyor.
Devrim sonrası İran da bir grup insanın ta-
mamen değişen hayatlarını konu alan roman
oldukça sürükleyici…
“Nida, Tahran’da Evin Hapishanesi’nde doğ-
du. Bir gardiyan hücrenin kapısında belirip
onu almadan önce annesinin kızını besleme-
sine yalnızca birkaç ay izin verdiler. Şehrin
bir başka kısmında, üç yaşındaki Ümit yemek
masasında oturmuş, parmaklarından yoğurt
damlarken ailesinin gözaltına alınışına şahit
oldu. Tahran’daki hapishaneler acımasızca
ve kanlı bir şekilde temizlendikten yirmi
yıl sonra, Şeyda babasının infaz edilen
mahkûmlardan biri olduğunu öğrendi.
Annesiyle arasında yıllar süren sessizliğin
nedeni olan bu ölüm sadece üzücü bir kayıp
değildi, acı dolu ve korkunç bir cinayetti.”
Onlar Jakaranda Ağacının Çocukları. 1983-
2011 yıllarında, devrim sonrası İran’da geçen
bu ilk romanda tarihin gelgitleriyle bir araya
gelen bir grup anne, baba, çocuk, sevgili,
akraba ve arkadaşın hayatları tepeden tırnağa
değişiyor. En sonunda yıllar sonra geçmişin
acıları ve ülkelerinin belirsiz geleceği nede-
niyle kaçan sonraki nesil yeni protestolarla
politik bir mücadeleye girişiyor.
249
ANTONY BEEVOR
PHILIP ROTH
COLUM MCCANN
SAHARDELİJANİ
Berlin’in Düşüşü 1945
Ve Hayalet Sahneden Çekilir
Dönsün Koca
Dünya
Jakaranda
Ağacının
Çocukları




