haber
170
Diğer ziyaretçilerin aksine bırakınız kocaman bir bavulla
katalog toplamaya çalışmak ya da pahalı objektifli fotoğ-
raf makinesiyle başkalarından önce birkaç kare çekmek
için çabalamak, broşür bile istemeye gerek duymuyordu.
Fakat bazı mobilyaların karşısında uzun uzun duruyor
sonra da pek görülmeyen noktalarına dokunup yüzünün
ifadesi sürekli meraklı, heyecanlı, mutlu, şaşkın arasında
gidip geliyordu. Bir süre binlerce “acaba” ile onu takip et-
tim. Neden sonra beni görünce(daha doğrusu fark edince)
“gel beraber gezelim” dedi. Gezerken tıpkı onun gibi ben-
de baktım ve onun gördüğünü görmeye çalıştım. Elbette
olacak iş değildi. Anladı ve “gel bak” dedi. Beraberce bir
televizyon ünitesinin üzerinde benim o an anlamadığım
bir yerlere baktık. Anlayışla ve tane tane ama pür heyecan
ve neşe içinde “bak bu cila var ya… biz bunu daha yapama-
dık. Şu finişleri bir çözsek…” O an fark ettim ki ömrünün
çoğunu mobilyanın toz ve boyası arasında geçirmiş Bay-
ram Bilinmez işine âşıktı. İlk gençlik çağında Malatya’dan
1968’de geldiği İstanbul’da tanıştığı mobilyacılık onu ade-
ta büyütmüştü. Henüz bilmediği ya da yapamadığı mes-
leki her yeniliğe karşı müthiş bir iştiyakla yaklaşıyordu.
O günden sonra defalarca, en son bu sene tekrar gittiğim
Milano mobilya fuarı benim için zanaatkâr ile tücca-
rı ayırmak için kesin çizgileri önüme sermişti. Belki tek
cümlede anlatılabilecek en önemli farkı gözler ve yüzdeki
ifadelerde bulabilirdim. Dalgın adeta zaman zaman hül-
yalı bakışlar ve sürekli allak bullak olan bir yüz her şeyi
fısıldamaktaydı.
“... O an fark ettim ki ömrü-
nün ço
ğ
unu mobilyan
ı
n toz
ve boyas
ı
aras
ı
nda geçir-
mi
û
Bayram Bilinmez i
û
ine
â
ûı
kt
ı
.”




