Table of Contents Table of Contents
Previous Page  172 / 388 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 172 / 388 Next Page
Page Background

haber

170

Diğer ziyaretçilerin aksine bırakınız kocaman bir bavulla

katalog toplamaya çalışmak ya da pahalı objektifli fotoğ-

raf makinesiyle başkalarından önce birkaç kare çekmek

için çabalamak, broşür bile istemeye gerek duymuyordu.

Fakat bazı mobilyaların karşısında uzun uzun duruyor

sonra da pek görülmeyen noktalarına dokunup yüzünün

ifadesi sürekli meraklı, heyecanlı, mutlu, şaşkın arasında

gidip geliyordu. Bir süre binlerce “acaba” ile onu takip et-

tim. Neden sonra beni görünce(daha doğrusu fark edince)

“gel beraber gezelim” dedi. Gezerken tıpkı onun gibi ben-

de baktım ve onun gördüğünü görmeye çalıştım. Elbette

olacak iş değildi. Anladı ve “gel bak” dedi. Beraberce bir

televizyon ünitesinin üzerinde benim o an anlamadığım

bir yerlere baktık. Anlayışla ve tane tane ama pür heyecan

ve neşe içinde “bak bu cila var ya… biz bunu daha yapama-

dık. Şu finişleri bir çözsek…” O an fark ettim ki ömrünün

çoğunu mobilyanın toz ve boyası arasında geçirmiş Bay-

ram Bilinmez işine âşıktı. İlk gençlik çağında Malatya’dan

1968’de geldiği İstanbul’da tanıştığı mobilyacılık onu ade-

ta büyütmüştü. Henüz bilmediği ya da yapamadığı mes-

leki her yeniliğe karşı müthiş bir iştiyakla yaklaşıyordu.

O günden sonra defalarca, en son bu sene tekrar gittiğim

Milano mobilya fuarı benim için zanaatkâr ile tücca-

rı ayırmak için kesin çizgileri önüme sermişti. Belki tek

cümlede anlatılabilecek en önemli farkı gözler ve yüzdeki

ifadelerde bulabilirdim. Dalgın adeta zaman zaman hül-

yalı bakışlar ve sürekli allak bullak olan bir yüz her şeyi

fısıldamaktaydı.

“... O an fark ettim ki ömrü-

nün ço

ğ

unu mobilyan

ı

n toz

ve boyas

ı

aras

ı

nda geçir-

mi

û

Bayram Bilinmez i

û

ine

â

ûı

kt

ı

.”