Table of Contents Table of Contents
Previous Page  306 / 388 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 306 / 388 Next Page
Page Background

haber

+

304

Rahatlıkla söyleyebiliriz ki eline çantasını

alan mobilyacımızın Fildişi Sahili, Togo, Be-

nin, Gana, Vietnam, Kongo, Kamboçya gibi

çoğumuzun bir çırpıda haritadaki yerini bile

bulamayacağı ülkelere koşup pazar araması

olmasa durum vahimdi. Şöyle ki en büyük

ihracat pazarlarımız olan Irak ve Libya’nın

savaş, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın eko-

nomik durgunluk nedeniyle bizi zor duruma

soktu. İran’ın iç ekonomik ve siyasi sorun-

lara ek yaşadığı ambargo engeli, Rusya’nın

inanılmaz değer kaybeden Rublesi ile bir

anda pazar olmaktan çıkmasına ek olarak

uçak krizi bu sorunları katmerli hale getirdi.

Suriye’deki savaş lojistik imkânlarımızı bir

anda kilitlerken pek çok yakın pazarımıza

doğrudan ve ekonomik navlun imkânlarıyla

ürün sevk etme avantajımızı da ortadan

kaldırdı.

Bu açıdan bakarsak sektörün hayallerinin

büyük olmasından başka suçu yok

gibi gözüküyor. Oysa bu açıklama

yeterli değil. Mesela tekstil sektö-

rünün yaptığı hatayı ve düzeltme

çabalarını görmemize rağmen aynı

hataları yapıyoruz. En başta mar-

kalaşma ve ürünün katma değerini

artırma konusunda bir türlü olma-

sı gerektiği kadar ilerleyemedik.

Hala birkaç bin dolara konteyner

doldurup ihraç etmeye çalışıyor,

kar edemeyince de navlun desteği

için devletin kapısına gidiyoruz.

Oysa MOBSAD üyelerinin yaptığı

gibi malzeme maliyetinin ürün

fiyatının içindeki oransal değerini

düşürerek hem yüksek fiyatlı, hem

karlı ama esasen de yüksek katma

değerli üretime yoğunlaşmak

çıkış yollarından biri. Bu sayede

navlunun da ürünün nihai ihracat

fiyatındaki nispi etkisi düşüyor.

Katma değerli ürün demek pahalı

ürün anlamına gelmez. Nihai

ürünün içinde kullanılan ham-

madde, enerji, reklam, işçilik gibi

onlarca farklı gider kaleminin ağırlıklarını

değiştirip kabaca “hammaddeyi biraz pahalı

fiyata mamul madde olarak satan yaklaşımdan

kurtulmak” olarak özetlenebilir. Bunun için de

kalite gibi olmazsa olmaz bir değerin yanına

muhakkak tasarım, arge, inovasyon, marka,

imaj ve modern pazarlama stratejileri konmalı-

dır ki kilogram değeri birkaç dolarda kalmayan

ürünleri dünyaya sunabilelim. Zira ülkemizin

orman fakiri ve petrol yoksunu olduğunu

düşününce kapasitemizi adet-miktar bazında

artırmanın güçlükleri ortadadır.

Fiyat rekabetini özellikle de ihracat pazarla-

rımızda birbirimizle yapmaktan kaçınmakta

çok önemli ve hassas bir konudur. İsimlerini

vermeksizin(A firması B firması diyelim)

iki firmamızın bir ihracat ülkesine yönelik

hikâyesinden kısaca bahsedince konu daha

iyi anlaşılacaktır. “A firması ilgili ülkeye adedi

250 USD karşılığı koltuk ihraç etmeye başlar.

Rakibinin satışlarının iyi olduğunu fark eden

B firması daha düşük bir fiyatla ithalatçının

karşısına çıkar. Bu durumda A firması fiyatını

indirmek zorunda kalır. B firması tekrar daha

düşük yeni bir teklif verir. A fir-

ması yine zarar pahasına tenzilata

mecbur kalır. Bu böyle sürer ve en

sonunda A firması artık zararla bile

ürün satamayacağına karar verip

ihracatına son verdiğinde B firması

90 dolara yeni bir ihracat müşterisi

edinmiş olur…”

Ya da sektör kendi içinde bölünüp

güç kaybetmenin önüne geçebilir.

Bu yıl ikinci kez İstanbul’da on

gün arayla iki ayrı mobilya fuarı

yapılacak. En doğrusunun nitelikli

katılımın esas olduğu tek bir fuara

dönülmesi olduğu su götürmez bir

gerçektir. Ancak o zamana kadar

hiç olmasa iki fuarın aynı tarihlerde

ve eşgüdümlü olarak yapılması da

bir kısım sorunun önüne geçerdi.

Ki bunların en büyüğü yabancı

müşterilerde oluşan kafa karışık-

lığı ile iki fuardan sadece birine

gelmeleri(dolayısıyla diğer fuardaki

ülkemizin değerli pek çok firması ile

hiç karşılaşamamaları) ya da daha

kötüsü ikisine de gelmemeleridir.

Katma değerli ürün demek

pahalı ürün anlamına

gelmez. Nihai ürünün içinde

kullanılan hammadde, enerji,

reklam, işçilik gibi onlarca

farklı gider kaleminin

ağırlıklarını değiştirip

kabaca “hammaddeyi biraz

pahalı fiyata mamul madde

olarak satan yaklaşımdan

kurtulmak” olarak

özetlenebilir.