Table of Contents Table of Contents
Previous Page  341 / 372 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 341 / 372 Next Page
Page Background

gezi

339

93’ü Unutma

Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin

tarafından 1566 yılında inşa edilen Mostar

Köprüsü yıllarca Boşnak erkeklerin nişanlıları-

na cesaretlerini ispatladıkları bir yer olmuştu.

Cesur olan Boşnak erkekleri Neretva Nehri’nden

24 metre yükseklikteki bu köprüden atlıyormuş.

Yıllarca barış içinde bu köprü ile Hırvat ve

Boşnak tarafları birleşirken ticaretin de geliş-

tiği Mostar, savaş zamanında en kara günlerini

yaşamış...

Mostar Köprüsü’ne ilk saldırı Bosnalı Sırplar

tarafından 1992 yılında düzenlenirken, 1993

yılında Hırvat topçusunun saldırısıyla köprü

tamamen yıkılmıştı.

Savaş sonlanınca dalgıçların Neretva Nehri’ne

dalarak kurtarabildikleri köprünün parçaları

eklenmiş ve köprünün tekrar inşası UNESCO ve

Dünya Bankası’nın desteğiyle gerçeklemiş. Köprü

2005 yılında “Dünya Mirası Listesi”ne eklenmişti.

Günümüzdeki Mostar Köprüsü’nden karşıya

geçildiğinde köprünün bir taşının üzerinde sap-

lanan bomba parçası ve taşın üzerinde “Don’t

forget 93” (93’ü Unutma) yazısıyla tüm süreç

özetleniyor…

Tünelin

Sonundaki Işık

20. yüzyılda Avrupa’nın ortasındaki savaşla

birlikte Boşnakların savaşçı ruhu ve kendilerini

koruma içgüdüleri onlara mükemmel bir plan

yaptırmış. Saray Bosna’yı çevreleyen sıradağlar-

daki Sırplarla kuşatma altına alınan Boşnaklar

Ilıdza’da bir evin altından 4 ay 4 günde tünel

kazarak tarafsız bölge olan evin yakınındaki

havaalanının altından geçip yaşama şansı elde

etmişti!

Tünel yapımı sırasında 2.800 metreküp toprak

kazılmış, 45 ton metal malzeme kullanılmış.

800 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde

ve 1,5 metre yüksekliğinde olan tünelden günde

4.000 insan ve 20 ton malzeme geçerek 300.000

insanın hayatta kalması sağlanmış.

Tünelin başladığı evin sahibesi Sida Kolar adlı

nine tünelden çıkan her bir askeri öz evladından

ayırmadan su vermiş, yaralarını sarmış.

Bugün müze halinde olan bu eve gidince Sida

ninenin oğlu Bayram sizi kapıda karşılıyor ve

tünel gezisinden önce bir odaya alıp tünelin

yapımı ve savaş sırasında nasıl kullanıldığıyla

ilgili belgeseli izletiyor.

İşte o belgeselde Sida ninenin Anadolu’nun

bağrından çıkmış bir kadın gibi sade giyim

tarzıyla askerleri karşılamasını, daracık

tünelde upuzun Boşnak erkeklerinin sırtla-

rında yüklerle bir sıvının şişeden akması gibi

geçmelerini, atılan bombalarla sivil halkın

nasıl sağa sola kaçışarak canını kurtarmaya

çalıştığını gördüm.

Sadece 200 metrelik bölümü açık olan tünelde

eğilerek yürürken savaş anında yaşanan korku-

yu, tedirginliği, hüznü hissettim. Sırtımda yük

olmadan bile zor geçtiğim bu tünelin karanlığı,

savaşta ışıktı!

Tünelden evin bahçesine çıktığımda tünelin de-

vamının havaalanına doğru giden bölümünün

üzerinde yetiştirilen sebzeleri görüp hayatın

devam ettiğini hissettim.

Savaşın ağır yükü altında ezilen ve her Boşnak’ın

mutlaka bir kaybının olduğu, mezarlarla – kur-

şun delikli binalarla dolu şehirlerde gezerken

tüylerim diken diken oluyordu. Anladım ki sa-

vaşın üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin

acısı dinmiyor, sadece alışılmaya çalışılıyordu.

Tünelin sonundaki ışık için her şeyin yapılabi-

leceğini ve savaşın acısını bilmeyenin barışın

değerini bilemeyeceğini daha iyi anlayarak

gözlerim dolu dolu Bosna Hersek’ten ayrıldım.