gezi
338
Tüm şehri bir günde keşfetmek istercesine
merakla gezerken kahkaha sesleri ve uğultu
halinde konuşmalarla yönümü değiştirdim.
Kocaman satranç taşları ve bir satranç tahtası
misali siyah – beyaz zemin döşemesi ile ne
olduğunu anlamaya çalıştım. Boşnaklar bu taş-
ların çevresinde toplanmış, iki adam hamleler
yaparak satranç oynarken çevredeki vatandaşlar
da gülerek taktikler verip “Satrançta tuzumuz
olsun” diyorlardı.
Türkiye’deki kahvelerde oynanan kâğıt ve okey gibi
oyunlara alışık bir kültürde büyüyen bir birey ola-
rak sokakta 7’den 70’e satranç oynayan bu kalaba-
lık elbette ki bana ilginç gelmişti. Yoksa sosyolojik
olarak incelenecek enteresan bir olay değildi!
Karasal İklimden
Akdeniz İklimine
Ertesi gün Sarajevo’nun yer aldığı Bosna bölü-
münden Hersek’e gidecektik. Ağaçların gövde-
lerini kapatacak kadar gür yeşilliğin birbirleriyle
yarışırcasına dağları kapladığı yollardan geçtik.
Virajlı yollardaki yeşil manzaramız arada tünel-
lerle kesiliyor ve tekrar gün ışığını gördüğümüz-
de kendimizi mutlu hissediyorduk.
Bosna ne kadar yağışlı ve dağlarının tepeleri ne
kadar sisliyse, Hersek bir o kadar güneşle yıkan-
mış, üzüm bağlarıyla bezenmiş olarak Akdeniz
iklimini temsil ediyordu.
İlk durağımız Poçitel Köyü’ydü. “Drina Köp-
rüsü” adlı romanın Nobel Ödüllü yazarı İvo
Andriç’in “ressamlar şehri” olarak adlandır-
dığı Poçitel, Türkler’in Bosna topraklarında
kurduğu ilk köy olma özelliğine sahip. Tama-
men taşlardan oluşan ve merdivenlerle tepeye
doğru çıkılan bu minik köy savaştan önce
sinema yönetmenlerinin ve ressamlarının en
gözde yerlerindenmiş. Nasıl olmasın ki! En
amatör fotoğraf çeken bile köyün güzelliğinden
şaheser sayılabilecek fotoğraflar çekebiliyor.
Öylesine simetrik, özenli ve camisi, hamamı,
kalesi ile iç içe ki!
Poçitel Köyü’nden sonra tarihsel yolculuğu-
muza Blagaj’a doğru yol alarak devam ettik.
Blagaj’da Buna Nehri’nin kaynağı olan koca-
man bir oyuğun sol tarafında kalan Sarı Saltuk
Bektaşi Tekkesi’ne gidecektik. Fakat bu tekkeye
giden nehir kenarındaki yol öylesine dardı ki
kocaman bir otobüsle gidilmesinin ceremesini
güzelce çektik!
Otobüsün tekerlekleri ile nehir arasında 5 – 6
cm vardı. Otobüsün nehir kısmında oturanlar
içgüdüsel olarak diğer tarafa doğru boyunları-
nı, gövdelerini uzatıp çığlıklar atmaya başladı.
Birkaç dakika içinde geçtiğimiz o yol bana yıllar
sürmüş gibi geldi. Zaman kavramının nasıl da
göreceli olduğunu o an daha iyi anladım!
Çetrefilli yolculuğumuz sonunda Sarı Saltuk
Tekkesi’ne vardık. Fatih Sultan Mehmet’in
oğlu Cem Sultan’ın derlediği “Saltukname” adlı
eserde Bektaşi inanç lideri Sarı Saltuk’un 12 adet
mezarı olduğu yazar. İşte bu mezarlardan biri
de Buna Nehri’nin doğduğu kaynağın yanındaki
evdeydi.
Bu toprakların Osmanlı İmparatorluğu’na katıl-
madan önce kurulan Sarı Saltuk Tekkesi 550 yılı
aşkın bir süredir zamana meydan okuyarak başı
dik bir biçimde duruyordu. Evin içi tamamen
bir Anadolu evi gibi döşenmişti. Yuvarlak koca-
man bir masa, yerlerde Türk motifleriyle bezeli
kilimler, işlemeli perdeler, bir adet hamam…
Sarı Saltuk Tekkesi’ne veda ettikten sonra
Mostar’a doğru devam ettik…




