kültür & sanat
138
porselen kaplar kullanılmıştır. Örneğin; Sultan
III.Murad’ın oğlu şehzade Mehmed’in 1582
yılında yapılan ve 52 gece süren sünnet düğünü
için hazırlanan ve çok sayıda minyatürün yer
aldığı Surname-i Hümayun adlı eserde metal
ve seramik-porselen kap türleri oldukça net
biçimde gösterilmektedirler. Bu dönemde ta-
baklar, kavanozlar, sahanlar, fincanlar, tepsiler,
kaseler ve tencereler sıklıkla kullanılan porselen
formlardır.
Saray koleksiyonunda bulunan Çin porselenle-
rinin oldukça farklı formları ve günlük yaşamda
farklı kullanım amaçları bulunmaktadır. En
fazla kullanılan porselen kaplar tabaklar ve
fincanlardır.
Kahvecibaşı
1517 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde,
Yemen Valisi Özdemir Paşa’nın Yemen’de içtiği
ve çok sevdiği kahveyi İstanbul’a getirmesiyle
birlikte kahveyle tanışan Osmanlı’da, bu dö-
nemden itibaren kahve fincanları kullanılmaya
başlanmıştır. Kahve, kısa zamanda itibarlı bir
içecek olarak saray mutfağında yerini almış ve
büyük ilgi görmeye başlamıştır. Saray görevli-
leri arasına ‘Kahvecibaşı’ adında bir de rütbe
eklenmiş, padişahın ya da bağlı olduğu devlet
büyüğünün kahvesini pişirmekle görevlendi-
rilen bu kişilerden sadrazamlığa yükselenlere
bile rastlanmıştır. Türk kahve geleneğinde,
kahve fincanı için genel ölçünün ‘sağlığa zarar
vermeyecek miktarda kahve içermesi’ olduğunu
biliyoruz. Bu anlayışla kahvenin yumurta kabın-
dan pek büyük olmayan boyutlarda üretilmesi
benimsenmiş ve özellikle bayramlarda kullanı-
lan, küçük boyutlu olanlarına ‘Bülbül Tükürüğü’
adı verilmiş, daha büyük boyutlu olanlarına ise
’Kallavi’ denmiştir. 1716 yılında İstanbul’a gelen
İngiliz elçisinin eşi Lady Montague, ‘Sultan
Mustafa’nın gözdesi Hafize Sultan’ın onuruna
verdiği ziyafeti şöyle anlatır: ‘Şerbet çin porse-
leni kaplar içinde getirildi. Ancak kapakları ile
birlikte fincan tabakları som altındadı. Yemek-
ten sonra istemeyerek kullandığım peçetelere
benzeyen el silme bezeleriyle altın bir leğen
içersinde su getirildi ve altın tabaklı porselen
fincanlarla kahve servisi yapıldı’.
Boyutları ve biçimleriyle bazı değişiklikler gös-
teren fincanların ise tümünün kahve için kulla-
nılmadığını, kulpsuz küçük bir kâse formunda
olanların şerbet içmeye de yaradığını arşiv
belgelerine dayanarak söyleyebiliriz. Gülabdan
ve buhurdanlar bir ikili halinde, Osmanlı gün-
lük yaşamında kahve ikramının diğer önemli
parçalarıdır. Thevenot”, “Türkler kendilerini
ziyarete gelene bir fincan kahve, sonra şerbet,
daha sonra da gülsuyu ikram ederler... Bu üç şey
ikram edilince büyük bir nezaket gösterildiğine
inanılır...” sözleriyle bu geleneği açıklamaktadır.
Saray porselen koleksiyonlarının yanı sıra diğer
koleksiyonlarda da çok miktarda kahve fincanı,
buhurdan ve gülabdanın bulunması, bu obje-
lerin yaygın olarak kullanıldıklarının kanıtıdır.
Çin porselenleri koleksiyonunda buhurdan
formu yoktur. Ancak Çin kâse ve tabakları
Osmanlı’ya geldikten sonra metal aksamlarla
birleştirilerek buhurdana dönüştürülmüştür.
Yine kahve merasiminden önce halayığın gül
kokulu lokum sunduğu lokumluk’lar da bir
kahve ikramında kullanılan bir diğer porselen
kap türüdür.
Büyük boyutlu kâse ve tabaklar, sofrada tek kap-
tan yemek yeme adetinin hüküm sürdüğü İslam
ülkeleri için üretilmiş parçalardı. Osrnanlı’daki
kullanımında, bir sini etrafında en az üç-dört
kişinin oturduğu büyük ziyafetlerde, çok çeşitli
yemekler büyük bir kapla ortaya konulur, herkes
bir~iki kaşık aldıktan sonra kaldırılırdı. Tabak-
lara et ve sebze yemekleri, pilavlar, mevyveler,
çok çeşitli helvalar; çeşitli boylardaki kâselere
çorba, hoşaf, yoğurt, şerbet gibi sulu yiyecekler
konulduğu bilinmektedir. Leğen ve ibrikler ise,
dini amaçla abdest almak için ya da yemekten
önce ve sonra el yıkamak için kullanılan porse-
len objelerdir.
18.yüzyılda Avrupa’da porselenin keşfinden
sonra, Osmanlı’nın porselene olan yoğun talebi
Avrupa porselenleri ile devam etmiştir. Günün
modasına ve Osmanlı zevkine uygun olarak Av-
rupa porselen fabrikalarında üretilen porselen
kaplar, saraylarda çin porselenlerinin yerine
almaya başlamıştır. Günümüzde Osmanlı sa-
raylarına ait koleksiyonlardan kalan 5000’i aşan
sayıda Avrupa porseleni yemek takım parçaları
bulunmaktadır.
Bu dönemde henüz kendi porselen üretimini
gerçekleştiremeyen Osmanlı İmparatorluğu’nu,
Avrupa porselen fabrikaları için geniş bir pazar
olması sebebiyle büyük bir önem arz etmekte
idi. Bu nedenle Osmanlı’ya büyük oranlarda
üretim yapan Avrupa porselen fabrikaları, Os-
manlı ihtiyaçları ve zevklerine uygun çok farklı
tasarımlar yaratmışlardır. Bunlar, dini sebep-
lerle yasak kabul edilen figür tasvirleri yerine,
rengârenk çiçek demetleri, gül kompozisyonları
ile bezenen, Osmanlı yaşam şekline uygun
formlarda üretilen eserlerdir.
Osmanlı için hazırlamış olan bu formlar genel
olarak, Osmanlı’da kullanılan toprak ve bakır
kaplarda kullanılan formlardır. Örneğin, sa-
leplikler, çeşitli boylarda sahanlar, iftariyelikler
geleneksel formların porselene uyarlanması ile
üretilmiş kullanım eşyalarıdır. Ayrıca, alaturka
sini üzerinde yemek yeme geleneğine dayalı sis-
teme göre imal edilmiş bulunan, büyük boyutlu
kâseler, kapaklı sahanlar, kapaklı kupalarla
fincanlar, tepsiler, zemzemlikler, aşurelikler,
leğen-ibrik gibi formlarda diğer üretilen formlar
olmuştur.
Kapaklı Kase Avusturya-Viyana, 1798,
T.S.M.P.K, İstanbul.
Bu dönemde Osmanlı porselenleri ile Avrupa
porselenleri arasındaki en yoğun etkileşim
Avusturya, Almanya ve Fransız porselenleri
arasında olmuştur. Avusturya Porselenleri’nde
Saray koleksiyonunda
bulunan Çin
porselenlerinin oldukça
farklı formları ve
günlük yaşamda farklı
kullanım amaçları
bulunmaktadır. En fazla
kullanılan porselen
kaplar tabaklar ve
fincanlardır.




