kitap
215
Eşi F. Scott Fitzgerald ile
birlikte 1920’lerin sembol
figürlerinden biri olan Zelda
Fitzgerald’ın yazdığı Son
Valsi Bana Sakla otobiyogra-
fik özellikler taşıyan bir eser.
Romanda, tıpkı kendisi gibi
bale tutkunu bir genç kadını
ele alan Zelda, kendi evlili-
ğinde yaşadığı çalkantıları
neredeyse birebir takip eden
bir kurgu yaratmış ve romanın
baş kişisi Alabama’yı bir nevi
alter egosu haline getirmiştir.
Fransa’ya taşınan çiftin yaşa-
dıkları, Alabama’nın geçkince
yaşına rağmen baleye olan
merakı ve yakışıklı bir pilotla
yaşadığı yasak aşk, romanla
gerçek hayat arasındaki paralelliklerin sadece bir kısmı. 1920’lerde bir
kadının kendi hayatının dizginlerini ele alma mücadelesini anlatan Son
Valsi Bana Sakla, Zelda Fitzgerald’ın basılan tek romanı oldu.
Dilimize ilk kez çevrilen Son Valsi Bana Sakla, 20.yüzyılın en meşhur
edebi çiftlerinden birinin ilişkisine farklı bir bakış açısı sunuyor.
SONVALSİ BANA SAKLA - ZELDA FİTZGERALD
“Karanlığı loşluğa dönüştü-
rürsek bir şeylerin ışıldadığını
görürüz.”
Susanna Tamaro çocukluk ve
gençlik yıllarına dair kesitler
sunarak ötekilerden farklı olan,
yalnızlığı seven küçük bir ço-
cuğun dünyayı anlamlandırma
süreçlerini paylaşır okurlarıyla.
Çocuğun hayata, varoluşa,
yaşama, ölüme, inanca, dine
dair sorgulamalarının bugünkü
Tamaro’nun düşünceleriyle
harmanlandığı kitap, aynı
zamanda içinde yaşadığımız
çağla ve toplumla samimi bir
hesaplaşma barındırır: Böylesi
acı yüklü, yabancılaşmış bir
toplumda kendi yolumuzu nasıl çizebiliriz? Gözümüzü dünyaya açtığımız
anda kim olduğumuzu bizim yerimize toplum bize söylerken yüreğimize,
kendi özümüze, bilincimize nasıl ulaşabiliriz?
Susanna Tamaro ‘Düşünen Bir Yürek’le okurlarına ruhunun güncesini
sunuyor. Bu günce, onun sağlam ve gerçeği gizeme kurban etmeyen ama
gerçekte gizemi bulan maneviyatını anlatıyor.
DÜŞÜNEN BİR YÜREK - SUSANNATAMARO
Osmanlı’nın en güzel kadınla-
rındandı. Saray ressamı Fausto
Zonaro’nun rahleyi tedrisinden
geçti. Paris ve Roma’da eğitim
gördü. Adını resim sanatına altın
harflerle yazdırdı. Padişah ha-
fiyeleriyle, Balkan çetecileriyle,
İttihat ve Terakkicilerle boğuş-
tu... Korku nedir hiç bilmedi!
Gönlünü kendinden dört yaş kü-
çük olan Yahya Kemal’e kaptırdı-
ğında evliydi, iki çocuğu vardı.
“Ela gözlü pars” diye şiirler yazdı
ünlü şair onun için. Güzel kadın,
hayatında ilk kez bulutların
üzerinde uçtuğunu düşündü.
Aşkı uğruna eşini, evini terk etti!
Maalesef, onu taşıyabilecek
büyüklükte bir yüreğe sahip değildi şair. Onu yarı yolda bıraktı, kaçtı. Çok
üzüldü, kahroldu ama yıkılmadı ela gözlü pars. Aynı çocuk iki kere doğu-
rulabilir mi? Doğurdu Celile! Oğlu Nâzım Hikmet yirmi sekiz yıllık hapis
cezasının on ikinci yılında ölüm orucuna başlayınca, bir panter gibi ileri
atıldı ve büyük şairi, ölümün kıyısından çekip aldı. Bir solukta okuyacaksı-
nız. Tıpkı diğer Osman Balcıgil romanlarını okuduğunuz gibi...
ELAGÖZLÜ PARS CELİLE - OSMAN BALCIGİL
Hayatta her zaman yeni başlangıçlara
yer vardır…
Aslında Andrew Blake’in, hayatından
şikâyet etmek için hiçbir sebebi yoktur.
Ne de olsa İngiltere’de yaşayan zengin,
başarılı ve güçlü bir işadamıdır. Ama
yine de yaşadığı bu hayat onu boğmak-
tadır. İşten başka bir şey düşünmeden
geçen yılları ve yaşının ilerlemesiyle
birlikte bu şekilde ölüp gideceğinden
endişelenmeye başlamıştır. Artık kök-
ten bir değişime ihtiyaç duymaktadır…
Fransa’da zengin bir malikânede uşak
olarak iş bulur. İlk başlarda bu kararın
o kadar iyi olmadığını görür. Evin
kâhyası Philippe, Andrew’u boğazına dayadığı bir tüfekle karşılar. Sert mi-
zaçlı aşçı Odile de onu, kedisi Méphisto’nun yemeklerini yemekle suçlar.
Aslına bakılırsa kedinin maması aşçının çalışanlara pişirdiklerinden çok
daha lezzetlidir. Odasından dışarı pek çıkmayan ev sahibesi Bayan Beau-
villier ise insanlardan uzaklaşmıştır ama aslında en çok onun yardıma ve
yakınlığa ihtiyacı vardır.
Bütün bu alışılmadık karakterler arasında Andrew, yeni hayatında özlemi-
ni çektiği duyguları yeniden yaşamak için kararından vazgeçmeyecektir.
MİYAV! KAFAYI MI YEDİNİZ SİZ?
- GİLLES LEGARDİNİER




