haber
195
ZANAATKÂR GELENEĞİN HAK ETTİĞİ
YERİ BULMASI İÇİN ÇABALADIK
O ilk fuardan sonra kolay olan, benim
MOBSAD’ı olduğu gibi MOBSAD’ın da İMOB’u
dönmemesine terk etmesiydi. Fakat biz çılgın
Türkler başka bir hikaye yazabileceğimize
birbirimizi ikna ettik. Kurucu Başkanımız Nuri
Gürcan’ın liderliğinde Yönetim Kurulumuz,
daha sonra onun halefi olacak Engin Küçük,
bugünkü başkanımız Adnan Bostan, elbette
MOBSAD’ın kurucusu Ümit Şengül ve üyele-
rimiz ile aynı hayali paylaştık. Bu hayal özetle
şuydu: Bizler bugüne kadar göz ardı edilen hatta
“merdiven altı” diye aşağılanan zanaatkar gele-
neği temsil ediyorduk ve bu geleneğin dünyada
hak ettiği yeri bulması için gerekirse kendimizi
feda edecektik.
Bu hedef uğrunda çalışırken kendilerini feda
eden Adnan Serbest, Süleyman Çelik, Nail
Çakır, Erdoğan Turgut, Mustafa Altıparmak,
İbrahim Özer, Bülent Tuğrul, Bayram Bilinmez,
Ahmet Türkmen gibi duayen isimler bizlere
yükü çok ağır bir manevi miras bıraktı. Mesle-
ğin en iyisi, en beceriklisi, en heveslisi, en titizi
ve en çalışkanı hasılı en “usta”sı olmak misyonu.
On yıl sonra bugün bakınca çok ilginç bir ista-
tistik önümüze çıkıyor. Geride kalan fuarların
tümüne aralıksız katılan hiçbir üyemiz yok. Fa-
kat daha sonra üye olup hiç bırakmadan devam
eden firmamız bol. Katılmak isteyen her firma-
mıza ikinci yıldan itibaren yerleştiğimiz Hall 5
içinde yer bulabildik. Fakat hiç salonumuzu boş
bırakmak zorunda kalmadık. Buna 2008 krizini
takip eden yıllar da dahil… Yani hep mücadele
ettik, hep fedakarlıklara şahit olduk.
Fuara ve MOBSAD’a ilişkin pek çok yazımız
arşivlerde mevcut olduğu için tekraren ülkemiz
için çok yeni pek çok etkinlik, proje ve deneyimi
anlatmaksızın bir konuya özellikle değinmek
istiyorum:
“TEK KİMLİK, TEK YÜREK”
“Kusur benim imzamdır” demiş yazar. Biz de
hep kusurlarımızla var olduk. “Mükemmeliz”
deyip büyüklenmeden; “Beceremiyoruz” deyip
yılgınlığa düşmeden yürüdük. Sonunda da aynı
yazarın abartılı diliyle “debdebesi ve cağcağası
ile yedi iklim dört bucağa nam salmış” bir eser
diyemesek bile ülkemizdeki en özgün ve bilinen
ilk tek kimlikli standı hayata geçirdik.
Yukarıda adını andığım isimler hep gıptayla İtal-
ya’daki grupları anlatıyor ve bizim neden böyle
bir örneği ülkemize taşıyamadığımızı soru-
yordu. Nitekim yine bu konuda da yazdığımız
için tek kimlik ve tek yürek fikrini ve meyvesi
Türkiye’nin ilk, dünyanın Hall bazlı en büyük
tek tip standının hikayesini anlatmaya hacet
yok. Sonunda on bin metrekare alanı kaplayan
40 münhasır bölümlü AVM mantığında devasa
bir standı projelendirip inşa ettiğimizi belirt-
mek yeter sanırım. Üç sene boyunca her yıl üs-
tüne koyup geliştirerek üst üste uyguladığımız
bu proje artık yaşlanıp güncelliğini kaybedince
bu yıl bizim için yeni bir meydan okuma belirdi.
FUAR “MOBSAD FURNITURE CITY”
İLE YENİ BİR RUH KAZANIYOR
Aylar süren beyin fırtınaları ve görüşülen onca
proje firmasından sonra nihayet “bir fikirden
büyük bir projeye” mantığı ile yola çıkıp fotoğ-
raflarda render görsellerini fuarda ise uygulan-
mış halini gördüğünüz sonuç ortaya çıktı. Bu
fikir yani “MOBSAD Furniture City” ile fuarcılı-
ğın zaman, mekan ve imkan kısıtlarına rağmen
yapılan Türkiye’nin en özel çalışması ortaya
çıktı. Bankından çöp tenekesine, süs havuzun-
dan kafeteryasına, parkesinden vitrinlerine
onlarca detayıyla fuara bambaşka bir ruh iklimi
üflemeyi hedefliyoruz.
Zira fuar sadece mal ticareti değil bir kültür
değiş tokuşudur. Biz bu yıl üyelerimiz aracılığıy-
la daha güçlü bir şekilde Türkiye’de dünyanın en
kaliteli ülke ve firmalarından aşağı kalmayacak
mobilyanın üretildiğini tescilleyeceğiz. Ek ola-
rak öykündüğümüz örneklerin de ötesinde bir
sunumla “er meydanı”na çıkacağız.
Yıllar geçti. Türkiye büyüdü ve gelişti. Keza
fuarımız İMOB ve derneğimiz MOBSAD da
öyle. Bu yıl ilk kez federasyonumuz MOSFED
iş birliği ile gerçekleştirilecek CNR İMOB 2016
İstanbul Mobilya Fuarı ile sektörümüzün ne ka-
dar büyük aşama kaydettiğini gösterme fırsatını
elde ettik.
Tüm çabamız hep “Mobilyanın hayatımızdaki
yerinin farkında mısınız?” sorumuza sizlerin
olumlu cevap verebileceği kadar başarılı bir
sektör olmak ve asla şiarımız olan “zanaatın
yüceltilmesi, yaratıcılığın yüreklendirilmesi”
yolundan ayrılmamak içindir.
Bizi bu yolculukta yalnız bırakmayın...




