Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  161 / 268 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 161 / 268 Next Page
Page Background

röportaj

woiss

159

durum. Bir de Çin söz konusu ise fiyat anlamında da

rekabet etme durumunda kalıyoruz. Tabii ki aslında

önemli olan fiyat da değil, önemli olan firmanın çizgisi

diye düşünüyorum. Eğer firmanın çizgisi doğruysa ve

o çizgide kendini doğru yansıtabiliyorsa; emin olun uy-

gun fiyatlı mobilya gibi unsurlar pek fazla aranmıyor.

2014 koleksiyonunuzu İSMOB’da görücüye çıkardı-

nız. Bu koleksiyonunuzdan bahsedebilir miyiz?

2014 yılı koleksiyonumuz diğer yıllara göre biraz

daha açık renklerin hâkim olduğu bir koleksiyon oldu.

Bu sene koyu renkleri daha az kullanmaya çalıştık.

Amacımız biraz daha iç açıcı bir koleksiyon yapmaktı.

Çünkü insanlar evlerine girdiğinde aradıkları huzuru

bulsun istedik. Dolasıyla İSMOB’daki standımız da

aynı şekilde huzur dolu oldu. Beyazın ve açık renkle-

rin hâkim olduğu iç açıcı bir stant hazırladık. Cilalar

yine parlak olarak kullanıldı ama koltuk kumaşların-

da daha mat kumaşlar hâkimdi. Bu detaylar müş-

terilerimizin gözünden kaçmadı ve beğenilerini dile

getirdiler. Bazı nüanslar ile kendi firmamızı ön plana

çıkartmak istedik. Bunu da başardık. Mesela bir ta-

kımımızda W harfini çeşitli detaylarda kullandık ve

zaten o modelimizin de adı Woiss olarak adlandırıldı.

“TÜRKİYE BU SEKTÖRDE

KOŞARAK İLERLİYOR”

Peki, Türk Mobilya Sektörünün gelişimini nasıl bu-

luyorsunuz?

Açıkçası Türk Mobilya Sektörü olarak daha yolun

başında olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü mazi-

mize baktığımız zaman mobilya üretmeye başlayalı

on sene kadar kısa bir süre oldu. Bundan önce ta-

bii ki mobilya üretimi yapılıyordu. Fakat sedirlerden

modern koltuklara son on senede geçebildik. Bir

Avrupa’nın geçmişine baktığımızda, biliyorsunuz ki

onlar Roma Dönemi’nden beri sandalye, masa kul-

lanıyorlardı. Bu nedenle onların mobilya kültürünü

yakalamak bayağı bir zaman alacaktır. Yalnız özellikle

belirtmem gereken çok önemli bir ayrıntı var. Türkiye

bu sektörde yürüyerek ilerlemiyor, koşarak ilerliyor.

Bunun en büyük nedeni de modelleri hatırı sayılır şe-

kilde çabuk tüketiyoruz. Öyle ki bir müşterimize ürün

veriyoruz. Altı ay sonra tekrardan bize yeni model var

mı diye bakmaya geliyor. Avrupa’da mesela İtalyan fir-

malarına baktığımızda bu durumu göremezsiniz. En

büyük İtalyan mobilya firması bile senede maksimum

iki grup ürün çıkartıyor. Bu nedenle şanslı olduğumu-

zu düşünüyorum. Çünkü müşterilerimizin sürekli yeni

model arayışı bizi de tetikliyor ve ilerlememize yardım-

cı oluyor. Yalnız Türkiye olarak sektörün dünya paza-

rında gelişmesi açısından, mobilyanın yan sanayisini

oluşturmamız gerekiyor. Bizim en büyük handikabı-

mız bu oluyor. Ne yazık ki Türkiye’de mobilya yan sa-

nayisi yok. Geçenlerde İtalyan bir arkadaşımla sohbet

ediyorduk. Bana “Siz Türkiye’de mobilya üretemezsi-

niz” dedi. Ben de yaptığımız ihracattan ve ürettikleri-

mizden bahsettim. Israrla “Siz mobilya yapamazsınız

ama mesela arabayı çok güzel üretirsiniz” dedi. Bu

da beni düşündürdü. Araba üreten mobilyayı nasıl

üretemesin diye düşündüm. Sonuç itibariyle araba

üretimi daha zor bir şey. Ama bunlar hep alt sanayi ile

oluşuyor. Baktığımızda Türkiye’de her otomobil mar-

kasının bir yan sanayisi var. Türkiye’de şu an araba

üretmek istersek tek yapmamız gereken şey projeyi

çizmek oluyor. Çünkü motor alacağınız yer belli, kalıp-

larını yaptıracağınız yer belli. Bu nedenle araba rahat

üretilir. Ama aynı şekilde mobilyaya baktığımızda hiç

yan sanayisi yok. Hepsini yurtdışından alıyoruz. Me-

sela İtalya’ya gittiğinizde küçük metrekareli fabrika-

larda bizden daha büyük işler yapabiliyorlar. Çünkü

elindeki parçaları yan sanayiye öyle bir dağıtıyor ki

kendisi sadece montaj yapıyor. Her firmanın ürettiği

ürün farklı oluyor. Kimisi sadece kapı yapıyor, kimisi

sadece dolap yapıyor. Markaya da tasarım yapmak

düşüyor. Dolap ya da kapı yapımıyla uğraşmıyorsu-

nuz. Bu şekilde olunca da serisini yakalamış oluyor-

sunuz. Ama Türkiye’de alt sanayi olmadığı için bütün

külfet biz üreticilere, markalara kalıyor. O alt sanayiyi

kurabilecek sermayeyi kimisi aktarıyor kimisi yarım

bırakıyor. Bu şekilde olunca da bir büyüme olmuyor.

Bunlar da bizim işçilik oranımıza yansıyor. Fiyatta re-

kabet edemiyoruz. Yan sanayimiz kuvvetli olsa önüne

geçemediğimiz işçilik giderleri de düşecek. Mesela

biz bu fabrikada yüz, iki yüz kadar ürün üretiyoruz. Biz

burada beş yüz ya da bin takım üretebilsek bu ürün-

leri ona uygun fiyat politikasıyla satabiliriz. Böylelikle

de yurtdışı piyasasına da hâkim oluruz.

Biraz da fabrikanızdan bahsedersek, bütün üretim

burada mı gerçekleşiyor?

Fabrikamız 4 bin 500 metrekarelik bir alanda hizmet

veriyor. İki kattan oluşuyor. Arka tarafta yükleme alan-

larımız var. Bina içlerinde yük asansörlerimiz var. Biz

burayı tek katlı olarak 4 bin 500 metre karelik bir alan

olarak kullanabiliyoruz. Kendimize iki yüz elli, üç yüz

metrekarelik bir teşhir bölgesi yaptık. 2012 yılında dış

ticaret birimimizi oluşturduk. Çünkü dışarıya açılmayı

hedefliyorsak böyle bir birime ihtiyaç duyuluyor.

Türkiye’de kaç bayiniz var?

Türkiye’de yaklaşık otuz tane corner olarak verdiğimiz

bayilerimiz var. Oralardan sipariş geldikçe ürünlerini

en iyi şekilde teslim etmeye çalışıyoruz.

“Türkiye bu sektörde yürüyerek ilerlemiyor,

koşarak ilerliyor. Bunun en büyük nedeni de

modelleri hatırı sayılır şekilde çabuk tüketiyor-

uz. Öyle ki bir müşterimize ürün veriyoruz. Altı

ay sonra tekrardan bize yeni model var mı diye

bakmaya geliyor.”