röportaj
woiss
159
durum. Bir de Çin söz konusu ise fiyat anlamında da
rekabet etme durumunda kalıyoruz. Tabii ki aslında
önemli olan fiyat da değil, önemli olan firmanın çizgisi
diye düşünüyorum. Eğer firmanın çizgisi doğruysa ve
o çizgide kendini doğru yansıtabiliyorsa; emin olun uy-
gun fiyatlı mobilya gibi unsurlar pek fazla aranmıyor.
2014 koleksiyonunuzu İSMOB’da görücüye çıkardı-
nız. Bu koleksiyonunuzdan bahsedebilir miyiz?
2014 yılı koleksiyonumuz diğer yıllara göre biraz
daha açık renklerin hâkim olduğu bir koleksiyon oldu.
Bu sene koyu renkleri daha az kullanmaya çalıştık.
Amacımız biraz daha iç açıcı bir koleksiyon yapmaktı.
Çünkü insanlar evlerine girdiğinde aradıkları huzuru
bulsun istedik. Dolasıyla İSMOB’daki standımız da
aynı şekilde huzur dolu oldu. Beyazın ve açık renkle-
rin hâkim olduğu iç açıcı bir stant hazırladık. Cilalar
yine parlak olarak kullanıldı ama koltuk kumaşların-
da daha mat kumaşlar hâkimdi. Bu detaylar müş-
terilerimizin gözünden kaçmadı ve beğenilerini dile
getirdiler. Bazı nüanslar ile kendi firmamızı ön plana
çıkartmak istedik. Bunu da başardık. Mesela bir ta-
kımımızda W harfini çeşitli detaylarda kullandık ve
zaten o modelimizin de adı Woiss olarak adlandırıldı.
“TÜRKİYE BU SEKTÖRDE
KOŞARAK İLERLİYOR”
Peki, Türk Mobilya Sektörünün gelişimini nasıl bu-
luyorsunuz?
Açıkçası Türk Mobilya Sektörü olarak daha yolun
başında olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü mazi-
mize baktığımız zaman mobilya üretmeye başlayalı
on sene kadar kısa bir süre oldu. Bundan önce ta-
bii ki mobilya üretimi yapılıyordu. Fakat sedirlerden
modern koltuklara son on senede geçebildik. Bir
Avrupa’nın geçmişine baktığımızda, biliyorsunuz ki
onlar Roma Dönemi’nden beri sandalye, masa kul-
lanıyorlardı. Bu nedenle onların mobilya kültürünü
yakalamak bayağı bir zaman alacaktır. Yalnız özellikle
belirtmem gereken çok önemli bir ayrıntı var. Türkiye
bu sektörde yürüyerek ilerlemiyor, koşarak ilerliyor.
Bunun en büyük nedeni de modelleri hatırı sayılır şe-
kilde çabuk tüketiyoruz. Öyle ki bir müşterimize ürün
veriyoruz. Altı ay sonra tekrardan bize yeni model var
mı diye bakmaya geliyor. Avrupa’da mesela İtalyan fir-
malarına baktığımızda bu durumu göremezsiniz. En
büyük İtalyan mobilya firması bile senede maksimum
iki grup ürün çıkartıyor. Bu nedenle şanslı olduğumu-
zu düşünüyorum. Çünkü müşterilerimizin sürekli yeni
model arayışı bizi de tetikliyor ve ilerlememize yardım-
cı oluyor. Yalnız Türkiye olarak sektörün dünya paza-
rında gelişmesi açısından, mobilyanın yan sanayisini
oluşturmamız gerekiyor. Bizim en büyük handikabı-
mız bu oluyor. Ne yazık ki Türkiye’de mobilya yan sa-
nayisi yok. Geçenlerde İtalyan bir arkadaşımla sohbet
ediyorduk. Bana “Siz Türkiye’de mobilya üretemezsi-
niz” dedi. Ben de yaptığımız ihracattan ve ürettikleri-
mizden bahsettim. Israrla “Siz mobilya yapamazsınız
ama mesela arabayı çok güzel üretirsiniz” dedi. Bu
da beni düşündürdü. Araba üreten mobilyayı nasıl
üretemesin diye düşündüm. Sonuç itibariyle araba
üretimi daha zor bir şey. Ama bunlar hep alt sanayi ile
oluşuyor. Baktığımızda Türkiye’de her otomobil mar-
kasının bir yan sanayisi var. Türkiye’de şu an araba
üretmek istersek tek yapmamız gereken şey projeyi
çizmek oluyor. Çünkü motor alacağınız yer belli, kalıp-
larını yaptıracağınız yer belli. Bu nedenle araba rahat
üretilir. Ama aynı şekilde mobilyaya baktığımızda hiç
yan sanayisi yok. Hepsini yurtdışından alıyoruz. Me-
sela İtalya’ya gittiğinizde küçük metrekareli fabrika-
larda bizden daha büyük işler yapabiliyorlar. Çünkü
elindeki parçaları yan sanayiye öyle bir dağıtıyor ki
kendisi sadece montaj yapıyor. Her firmanın ürettiği
ürün farklı oluyor. Kimisi sadece kapı yapıyor, kimisi
sadece dolap yapıyor. Markaya da tasarım yapmak
düşüyor. Dolap ya da kapı yapımıyla uğraşmıyorsu-
nuz. Bu şekilde olunca da serisini yakalamış oluyor-
sunuz. Ama Türkiye’de alt sanayi olmadığı için bütün
külfet biz üreticilere, markalara kalıyor. O alt sanayiyi
kurabilecek sermayeyi kimisi aktarıyor kimisi yarım
bırakıyor. Bu şekilde olunca da bir büyüme olmuyor.
Bunlar da bizim işçilik oranımıza yansıyor. Fiyatta re-
kabet edemiyoruz. Yan sanayimiz kuvvetli olsa önüne
geçemediğimiz işçilik giderleri de düşecek. Mesela
biz bu fabrikada yüz, iki yüz kadar ürün üretiyoruz. Biz
burada beş yüz ya da bin takım üretebilsek bu ürün-
leri ona uygun fiyat politikasıyla satabiliriz. Böylelikle
de yurtdışı piyasasına da hâkim oluruz.
Biraz da fabrikanızdan bahsedersek, bütün üretim
burada mı gerçekleşiyor?
Fabrikamız 4 bin 500 metrekarelik bir alanda hizmet
veriyor. İki kattan oluşuyor. Arka tarafta yükleme alan-
larımız var. Bina içlerinde yük asansörlerimiz var. Biz
burayı tek katlı olarak 4 bin 500 metre karelik bir alan
olarak kullanabiliyoruz. Kendimize iki yüz elli, üç yüz
metrekarelik bir teşhir bölgesi yaptık. 2012 yılında dış
ticaret birimimizi oluşturduk. Çünkü dışarıya açılmayı
hedefliyorsak böyle bir birime ihtiyaç duyuluyor.
Türkiye’de kaç bayiniz var?
Türkiye’de yaklaşık otuz tane corner olarak verdiğimiz
bayilerimiz var. Oralardan sipariş geldikçe ürünlerini
en iyi şekilde teslim etmeye çalışıyoruz.
“Türkiye bu sektörde yürüyerek ilerlemiyor,
koşarak ilerliyor. Bunun en büyük nedeni de
modelleri hatırı sayılır şekilde çabuk tüketiyor-
uz. Öyle ki bir müşterimize ürün veriyoruz. Altı
ay sonra tekrardan bize yeni model var mı diye
bakmaya geliyor.”




